17 Eylül 2014 Çarşamba

Nazım Hikmet - Karanlıkta Kar Yağıyor

Nazım Hikmet - Karanlıkta Kar Yağıyor 

Ne maveradan ses duymak, 
ne satırların nescine koymak o "anlaşılmayan şeyi", 
ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi, 
ne güzel laf, ne derin kelam... 
Çok şükür 
hepsinin 
hepsinin üstündeyim bu akşam. 

Bu akşam 
bir sokak şarkıcısıyım hünersiz bir sesim var; 
sana, 
senin işitemeyeceğin bir şarkıyı söyleyen bir ses. 

Karanlıkta kar yağıyor, 
sen Madrid kapısındasın. 
Karşında en güzel şeylerimizi 
ümidi, hasreti, hürriyeti 
ve çocukları öldüren bir ordu. 

Kar yağıyor. 
Ve belki bu akşam 
ıslak ayakların üşüyordur. 
Kar yağıyor, 
ve ben şimdi düşünürken seni 
şurana bir kurşun saplanabilir 
ve artık bir daha 
ne kar, ne rüzgar, ne gece... 

Kar yağıyor 
ve sen böyle "No pasaran" deyip 
Madrid kapısına dikilmeden önce 
herhalde vardın. 
Kimdin, nerden geldin, ne yapardın? 
Ne bileyim, 
mesela; 
Astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin. 
Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki 
kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır. 
Ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin 
"Yunkers" motorları yakarken Bilbao'yu. 
Veyahut herhangi bir 
Konte Fernando Valaskerosi de Kortoba'nın çiftliğinde 
ırgatlık etmişindir. 
Belki "Plasa da Sol" da küçük bir dükkanın vardı, 
renkli İspanyol yemişleri satardın. 
Belki hiçbir hünerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin. 
Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin 
ve parçalandı üniversite mahallesinde 
bir İtalyan tankının tekerlekleri altında kitapların. 
Belki dinsizsin, 
belki boynunda bir sicim, bir küçük hac. 
Kimsin, adın ne, tevellüdün kaç? 
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim. 
Bilmiyorum 
belki yüzün hatırlatır 
Sibirya'da Kolçak'ı yenenleri 
belki yüzünün bir tarafı biraz 
bizim Dumlupınar'da yatana benziyordur 
ve belki bir parça hatırlatıyorsun Robespiyer'i. 
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim, 
adımı duymadın ve hiç duymayacaksın. 
Aramızda denizler, dağlar, 
benim kahrolası aczim 
ve "Ademi Müdahale Komitesi" var. 
Ben ne senin yanına gelebilir, 
ne sana bir kasa kurşun, 
bir sandık taze yumurta, 
bir çift yün çorap gönderebilirim. 
Halbuki biliyorum, 
bu soğuk karlı havalarda 
iki çıplak çocuk gibi üşümektedir 
Madrid kapısını bekleyen ıslak ayakların. 
Biliyorum, 
ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa, 
insanoğulları daha ne kadar büyük 
ne kadar güzel şey yaratacaklarsa, 
yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin 
güzel gözlerindedir 
Madrid kapısındaki nöbetçimin. 
Ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam 
onu sevmekten başka bir şey yapamam. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder